İlkokula yeni başlamıştım sanırım, kaç yaşımdı hatırlamıyorum. Doğum günümde babam çok değişik bir oyuncak almıştı. İlk başlarda çok beğenmeyip sonrasında keyifle oynadığımı hatırlıyorum. Neden beğenmemiştim şu an hatırlamıyorum tabi, belki kalıplaşmış olarak bir oyuncak bebek, barbie bekliyordum kim bilir. Oysa o belki de o günlerde benim geleceğimi değiştirmeye başlamıştı.
Tamam oyuncağı yeterince merak ettiyseniz, anlatmaya başlıyorum. 🙂 Oyuncak bir panel gibiydi. Renkli bir çerçeve düşünün ya da içine farklı farklı kartlar koyuyorsunuz. (Bulabilsem resmini çekeceğim ama şu an bulamıyorum) Çok fazla sayıda kart var. Her bir kartın ortasında resimler, iki yanında ise resimdeki parçalara denk gelen isimler. Şöyle aslında mesela bir araba her bir parçası bir noktayla işaretlenmiş. İki yanda da onların isimleri var. Örneğin, motoru resimden ve gidip kenardaki isminde aynı anda iki parmağınla bastırınca doğru bildin diye bir ses çıkarıyor. Ya da bir buzdolabının parçaları olabilir, bilgisayar olabilir. Farklı elektronik aletler, makinalar vs..
Ailede olmasa bile dışarıda, dışarıda olmasa ailede bir şekilde yapabileceklerimiz ve yapamayacaklarımız, hayattaki görevlerimiz sürekli empoze edilmeye çalışılıyor. O kadın işi, bu erkek işi. Oysaki bebekler ilk doğdukları hiç bir şeyi bilmiyorlarken ne kadar da mutlu, etrafına sınırlar koyan insanlar yokken ne kadar da özgür. Özellikle teknolojik meslekler, bilgisayar mühendisliği, elektrik elektronik mühendisliği sürekli erkek mesleği olarak empoze edilmeye çalışılıyor. Kadınların teknolojiden anlamayacakları, meslekleri olsa bile daha pasif olacakları bir şekilde çok büyük çoğunluğun temel düşüncesi. En basiti yakın zamanda Londra’da katıldığım bir konferansta çok az sayıda kadın katılımcı olmasıyla beraber, konuştuğum herkes bana sen yazılımcı mısın diye soruyordu. İçimden geçen yazılımcı olmasam burada ne işim var diye bağırmak, evet yazılımcıyım sen nerede çalışıyorsun diye konuşmaya devam edip, atlatıyorum. Ve evet tekrar hatırlatıyorum burası Londra.
Ben şanslıydım. Evet oyuncak bebeklerim de vardı, ama kitaplarım da, trenim de, legolarım da, kocaman bir boya setim de vardı. Kartondan şapka yapıp babamla maça da gittim, annemle beraber mutfakta kek de yaptım. Herşeyden önemlisi önümde mükemmel bir rol model olan annem vardı. Kendisi lisesini 1.cilikle bitirip sonrasında o dönemin en popüler mühendisliği olan Kimya Mühendisliğini okumuştu. Annem de babam da her kararımda kendileri için mantıklı olmasa bile fikirlerini söyleyip her zaman beni eğer kararlıysam desteklemişlerdir.
Yılbaşı sebebiyle ailemi ziyarete geldim, anneannem de bizlerle. Sabah kahvaltıdan önce yine eski hikayelerden anlatıyor. Hepsini artık ezbere biliyorum 🙂 Diyor ki “Yokluk döneminde ben de dedenle beraber çalıştım(Dedem erkek berberiydi). Para biriktirip, örgü makinesi alıp, dışarıya örgü yapıp sattım. Eve katkıda bulundum. O sayede oturduğumuz evi de aldık, çocuklarımı nasıl istediğim gibi de okuttum.” Defalarca defalarca dinledim aynı hikayeyi ama yine gözlerim doluyor, tüylerim diken diken oluyor, evet diyorum her kadın böyle olmalı. Köşesine çekilmemeli, günümüze uyarlarsak da meslek ayrımcılığı olmamalı.
Bu tatil gününde nereden geldi bu konu diyenlere de, yıl başına yakın Women TechMakers İstanbul grubunun Google’ın ofisinde bir eventleri gerçekleşmişti. Maalesef katılamadım ancak bu sabah blog postlarını okuma fırsatım oldu. Kadınları nasıl daha çok teknolojik mesleklere yönlendirebiliriz konseptinde yapılan beyin fırtınasında çıkan fikirlerden biri bence çok önemli ve anlamlı “Kız çocuklarını teknolojiye yönlendiren oyunlar.” bu arada yazıyı da okumanızı öneririm. Bu öneri beni taa çocukluğuma götürdü. Evet kesinlikle, ön yargıyı kaldırmak ve teknolojiyi sevdirmek için bebeklerle beraber teknolojik oyuncaklar da alınmalı. Çocukları erkek ya da kadın kalıplaşmış modellerinde değil, birey olarak nasıl daha faydalı olunabilir diye yönlendirmek çok daha önemli. Sonuçta çok ünlü modacı olan erkekler de çok başarılı teknolojik mesleklerde çalışan kadınlarımız da var. Yahoo’yu yeniden Yahoo yapan Marissa Mayer gibi.
Ne zaman motivasyonum düşse de Sex and City’de bu 4 harika kadının söylediği karaoke versiyonuyla bir Helen Reddy şarkısı olan I am woman’u izlerim. Kimin ne dediği, ne düşündüğü değil önemli olan sizin ne yapabileceğiniz. Önyargıların ve klişelerin sizi etkilemesine izin vermeyin.
Ayrımcılığın daha da azalacağı günler görmek dileğimle, iyi haftasonları !
Harika bir yazı olmuş. Tebrik ederim.