2015 tam ne zaman başladı, ne zaman bitecek, sanırım hayatımın en dolu yılıydı. Artık bitmesini bekleyemedim, almanak çıkabilir 🙂 Bu seferki almanağım ise biraz farklı olacak. Şimdiye kadar yazdığım yazılarda insanların isimlerini çok vermemeye resim paylaşmamaya çalıştım ama bu almanağa özel benim için anlamlı hayatıma anlam katan herkesi paylaşmak istedim. Hayat onlarla güzel 🙂
Çok fazla televizyonla arası olan bi insan değilimdir. Ayda yılda bir boş beleş birşeyler izliyeyim de kafam resetlensin diye açarım genelde. (Pazar sabahı magazin programları gibi, tabi evdeysem) Eve geldim çok yorgundum, yemek yerken biraz kafam dağılsın diye açtım. TV8 açık kalmış. Bu akşam Yetenek Sizsiniz varmış. Her akşam bir show var galiba. Yetenek Sizsiniz’i pek sevemedim bu arada. Zaten açtığımda da show filan yoktu, konuşuyorlardı. Ne diyosun hadi sadede gel dediğinizi duyar gibiyim, geliyorum 🙂 40’lı yaşlarda bir adam birşeyler söylüyor ama sanki felsefe yapıyor orada. Üstü başı yırtık bir konsept hazırlamış. Dans etmiş. Herkes hayran kalmış. Salon çığlık çığlığa. Kendisi aslında inşaat ustasıymış. Ailesinin maddi durumundan dolayı ilkokul 2’den sonra okula gidememiş. Sonrasında 5’e kadar gece derslerine gidip diplomasını almış. Ucunu da bırakmamış yani. Asıl inşaatta çalışırken dans ediyormuş bu arada, ilk sahne deneyimi. Dedikleri, ben çalışırken dans etmezsem faturalar ne olacak, o ne olacak bu ne olacak diye çalışamam. Açıyorum müziği hem zamanın nası geçtiğini anlamıyorum hem daha hızlı yapıyorum. Sıkıntıları düşünmüyorum. Ben hep geleceğe baktım. Geçmişte takılmadım. Bundan sonra da böyle hem dans ederim hem inşaatlara devam ederim. Ve benzeri söylemler. Şimdi dersiniz ki bu adam okumamış etmemiş ama nasıl bir enerji fışkırıyordu nasıl pozitifti. Nasıl anlamlı cümleler kuruyordu. Hayata tam da bakılması gerektiği noktadan bakıyordu. İşte ben de bu sene hep ileriye gitmeye hep daha fazla birşeyler yapmaya çalıştım. Neler yapıldıya odaklanmadım, neler yapabilirim dedim. İnsan sınırlarını zorlamadan öğrenemez, bu değişik, acayip yılı burada yazabildiklerimi ve yazamadıklarımı da her zaman hatırlayacağım. O zaman almanak başlasın 😉
Bir önceki senenin yılbaşından başlarsam, hayat bir koşturmaca. Ankara’da öğrenciyken bölümde 3 arkadaş çok yakındık. Rana’cım ve Melike’cim. Melike’yle şu an beraber çalışıyoruz ancak Rana’mız Ankara’da. Haliyle kendisini biraz özlüyoruz. Geçen sene yılbaşında yeni evine bizleri de çağırdı. Evde küçük bir parti yapacaktık. Tabi şirketten son dk çıkarak, otobüse 2 dk’yle yetişerek de olsa gitmeyi başardık. Kendisi, ne ara bu kadar güzel yemek yapmayı öğrendi bilmiyorum ama, gördüğünüz muhteşem sofrayı hazırlamıştı bize. Yılbaşının ilk ya da 2. günüydü sanırım, okulumuzun kampüsüne de gidip, bir nostalji de orda yaptık. 🙂 Ben biraz erken döndüm malum hafta sonu ders var. 2015’in hayatımı en çok etkileyen noktasına geçiyorum şimdi.
Soldaki fotoğrafı görüyorsunuz. Bu yılımın %90 Cuma ve Cumartesi akşamları böyle geçti. Üniversiteden ilk mezun olduğumda yüksek lisans yapmayı çok istiyordum. Ki 4-5 okula da başvurdum. Hepsinden de kabul aldım sanırım. Aslında İstanbul’a gelmek istiyordum, İTÜ’yü merak ediyordum. Tercihimi İTÜ’den yana kullandım ancak işle beraber okul pek yürümedi. Kimliğim hala dursa da artık gidip diplomamı da aldım pek de öğrencisi sayılmam. 2014’ün sonlarına doğru madem bu olmayacak acaba MBA mi yapsam diye MBA programlarını araştırmaya başladım. Ki Bilgisayarı bitirdikten sonra amacım zaten MBA yapmaktı bi sıçrama oldu benim için. Bahçeşehir Üniversite’sinin MBA programları vardı. O arada iş yerinde tanıştığım ama şu an en yakın arkadaşlarımdan biri olan Burcu da programla ilgilenince beraber başvurduk. İki kafadar, onu mu alsak bunu mu alsak derken hebele hübele başlamış olduk. MBA’i hem management becerilerimin gelişmesi, hem dilimin gelişmesi, hem de iş dışında iş gibi bir ortamda aktif katkıda bulunabilmek için istiyordum ama en güzeli de tekrar öğrenci olmak oldu. Akademik çevreden uzaklaşmadığımda kendimi daha huzurlu hissediyorum. Başlarda kesinlikle zordu. Yepyeni bir literatür, okuduğum hiç bir şeyi anlamadığım zamanlar olduğunu hatırlasam da şu an hem zaten o aşamayı geçmiş olmanın yanında bana kattığı İngilizce sunum deneyimi gibi ekstra katkılardan dolayı da verilmiş en doğru kararlarımdan biri olduğunu düşünüyorum.
Çalışarak geçen Cuma ve Cumartesilerden sonra Ocak ortası nihayet sömestre gelmişti. O kadar yorulduktan sonra Ecem’in dediği gibi(yandaki pembiş) sömestredeki Elif deyimi türedi. 🙂 Sömestredeki Elif her akşama etkinlik düzenler insanları sürükler o kadar ki Pazartesi rakıya gidersin 🙂 Sınavların bittiği akşam kayak sezonunu açtık. Kayak sezonunu açtık dediysek hepimiz usta kayakçılar gibi görünmeyelim. 10 kişilik grupta sade 2-3 kişi kaymayı biliyor. Öncesinde çok da eğlenceli bir alışveriş serüvenimiz oldu. İlk gidiş birazzahiyatlıydı. Bileğini burkan, kaburgasını çatlatan neyseki herkes yaşıyordu 😀 Ben de 3 sene önce deneyip bırakmıştım ama enerjik güzel insanlar bir araya gelince herşey eğlenceli oluyor. Sezon bitene kadar birkaç kere daha gittik. En son ben de boynumu incitip, doktora gidip milyon tane mr çekilince bir sonraki seneye kadar kendi adıma bıraktım.
Yılın en üzücü olayı Devrim’in Leonardo’sunu kaybettik 😦 Lütfen bulanlar geri getirsin, onu çok özlüyoruz. Yaramaz halleri gözümüzün önünde yine gelsin, dağıtsın ortalığı 🙂
Okul ve iş zaten hep bir koşturmaca. Doğum günüme geliyorum. Öncesinde Burcucan’la Amsterdam’a gittik. Burcu’nun erasmus anıları depreşmişti. Benimse hep merak ettiğim bir şehirdi. Amsterdam’da bile bisiklet sürmeyi becerememiş olsam da çok güzel şehirdi, çok güzel insanlardı. Çok eğlenceli bir geziydi. Her detayı veremiyorum tabi 😀 Bir de muhteşem doğum günü hediyem(alttaki şipşak) için Burcu’ya tekrar teşekkür ederim.
Amsterdam’dan birkaç kare :
İtiraf zamanı, Ecem’ciğimin aldığı muhteşem şarap kadehlerini de kırdığım için, gidip aynısından bir daha aldım. Şu an kullanmaya çok korkuyorum. Sardım sarmaladım kaldırdım 😀
Sonra yine sınavlar, sunumlar, ödevler bir yandan iş tabi. O aralar Google IO ve WWDC’nin başvuruları açıldı. 3 yıldır denememe rağmen hala bir Google IO bileti düşüremediğime inanamıyorum ama neyse ki Burcu bu sene WWDC bileti alabildi. Burcu geri gelmiş kadehlerimizi bulabilsem burada onlar yer alacaktı ama olmadığı için sitemkar cümlelerimle baş başa bırakıyorum 🙂
Aşağıdaki bir Haziran klasiği, her anneler günü Eskişehir’de her babalar günü de İstanbul’da kutlanır kaçırmayız 😀
Aslında mesleğimle ilgili hep biraz daha fazla şey yapmak istiyordum ama bi türlü yeterli zamanı ya yaratamıyordum ya ayarlayamıyorum. Şirketimin de aracı olmasıyla Google’ın bir video serisinde küçük bir konuşmam oldu. Yapmak istediklerimden birine daha check atmış oldum böylece. Tabi sadece başlangıç olması dileğimle. https://www.youtube.com/watch?v=vsuUkEB2mOQ&feature=youtu.be linkten izleyebilirsiniz. Videoya hazırlık sürecim ise tabi ki murhpy sağolsun hayatımın en yoğun dönemlerinden biriydi yine.
Okulda yaz okulunda da ders alabiliyorduk ama bu yaz yelken öğrenmeyi kafama takmıştım. O yüzden hafta sonlarımın boş olması gerekiyordu. Ama o kadar yoğun bir iş dönemine girdim ki bırak yelken öğrenmek tatilimi bile zor ayarladım ki hayatımın en önemli olaylarından biri olacak kuzenimin düğününe de aynı sebeplerden katılamadım. Arta kalan zamanlarda adada(Burgazada da fena değilmiş hani, sağda oda arkadaşım Elifcan), Kilyos’ta takılarak artık İstanbul’da yazın tadını çıkarmaya baktık.
Yaz ortası Burcu ve Merve’yle 1 haftalığna İspanya’ya tatile gittik. Barcelona, Girona-Rose, Valenciya üçlemesiyle yorgunluk-tatmin birbirine karışmış acayip bir tatili de geride bıraktık. Barcelona muhtemeşem bi yer, artık duygusal olarak da bağlanmaya başladım. Kendileri memleketim gibi çok seviyorum 😀
Aaa yazı muhteşem Beşiktaş bira dörtlümüzden de bahsetmeden geçemem. Çarşıda hiç bu yazki kadar kadar çok takılmadım sanırım 🙂 Aşağıdaki muhteşem dörtlüyle başlayıp sonrasında genişleyen güzel ekibimiz ve Joker en sevdiğimiz 😀 (Kalabalığa yer ayırma çabaları :”Bir maaşı bırakıp çıkacağız abi, masa ayırın bize :D”)
Nerdeyse unutuyordum. Yaz sonu ekibimizden Fulya’nın düğünü için ekibin yarısı olarak İzmir’e gittik. Düğün öncesi de Çeşme’de efsanevi bir tatil yaptık. Nasıl olur da şimdiye kadar burada yüzmemiş olurum diye kendimi ayıpladım. Aya yorgi koyu ne muhteşem bir denizdi öyle. Her sene senede birkaç kere gitme kararıyla ayrıldık. Aşağıdaki fotoda düğün öncesi güç topluyoruz. Alaçatı 😀
Ecem’ciğimin doğum günü de hayatımın en çok eğlendiğim gecelerinden biriydi sanırım. Yine yaz sonu, taksimde bir teras barında kutlamıştık. Bir tek gecede almanağa eklenir mi derseniz o gece eklenir. İyi ki doğmuş Ecembu. Zaten biz sohbet muhabbet insanıyız. En güzeli, arkadaşlarla keyifli yapılan sohbetlerin olduğu saatlerdir. Gerisi de boş.
Boncuk kuzenlerinde yeri başka tabi. İnsan yılda bir kere iki kere bir araya gelip bu kadar samimi olup, herşeyi konuşup kritiği yapabilir, birbirini anlayabilir mi. Aile olmak böyle birşey işte. Hepsini ayrı ayrı çok seviyorum.
Yılın düğünü de olma özelliğini de Tuğçe’yle Ayhan’a veriyorum. Çok mutlu olsun arı mayalar. Sabahında evimi su basan, yolda kaldığımız olaylı günün devamında maalesef nikahı kaçırdığımız düğün 😦
Yılın son çeyreğine geldik artık. Kesin atladığım milyonlarca olay olmuştur. Herşeyi akılda tutmak imkansız. Ekim sonu Londra’daki DroidCon konferansına katıldım. Konferans 2 tam günden oluşuyordu. Bu arada 2.5 gün daha da kalarak Londra’yı da gezme fırsatı buldum. Şunu demek istiyorum ki, bir şehir bu kadar mı düzenli olur. Biraz dağıtın ortalığı demek geldi içimden. İstanbul’a alışmış bir insan olarak legodan yapılmış bu şehri aşırı düzenli buldum. Bi yerden sonra maalesef sıkıldım ama çektiğin her fotoğrafın inanılmaz güzel çıktığı, binaları, parkları, tiyatroları, sportif insanları olağanüstü bir şehir olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Evet Türkiye’ye gelen müzikalleri kaçırmamaya çalışıyorum ama Victoria Tiyatrosunda izlediğim Wicked, en iyi müzikaldi. Her köşe başında bir tiyatro olması, geç saatlere kadar açık mağazaları, nehir kenarıdaki müzisyenleri ve daha niceleri herkes bir kere gitmeli. Bu arada DroidCon da baya başarılıydı. DroidCon hakkında blogda yazım bulunmakta. Şirketimde konuşulan konuları özet geçtiğim sunumuma da linkten erişebilirsiniz.
Yılın düğünü Tuğçe ve Ayhan dediysek bir de yılın nişanı var. Elifcan & Mert. Ki kendisi en yakın arkadaşlarımdan biri olup baş nedimelik ve nikah şahitliği görevlerini de bana veren şeker insan olduğu için bu nişan benim için ekstra önemli 🙂
Yılın son çeyreğinde, bloğuma ve mesleğime de daha çok vakit ayırma kararı aldım. Android uzmanlık alanım olduğuna göre daha çok yazı paylaşmalıydım. Uygulama performansıyla ilgili 4 lü bir seri yazı yazdım. İlgilenenlerin okumasını tavsiye ederim. Elimden geldiğince detaylı olmaya çalıştım. Bir yandan da medium’da İngilizce postlar yazmaya başladım.
Öğrenciliğimden beri, public speakerlara içimde hep bir hayranlık duymuşumdur. Ya aslında yaparım deyip, sürekli ileriye attığım bir konuydu. Sonunda gerekli itici gücü yakalayıp, bu sene DevFest İstanbul’da Android Uygulama Performansı üzerine bir konuşma yaptım. İlk konuşmam olduğu için hazırlanma sürecim biraz sancılı da olsa, sunumu yapmak çok keyifliydi. GDG ekibine de yardımlarından dolayı teşekkür ederim. İlk olup, tek kalmaması için kendimi iteklemek de geleceğe dair sözüm.
Peki başka neler oldu, Garanti Hackathon gerçekleşti. Orada da mentor olarak görev aldık. Yıl başı için ekibimize, Darth Vader şeklinde StarWars temalı bir ağaç hazırladık. Yılbaşı çekilişi için birbirinden güzel hediyeler aldık. Ekibimizdeki güzel insanlardan biri başka bir mobil ekibe yönetici oldu. Şu sıralar yılbaşı partileri ve yıl sonu iş toparlama fazla mesaileriyle zamanım geçse de önümüzdeki hafta aldığım izinle ailemi görme planları kuruyorum. Dopdolu, çok güzel bir yıldı her yılın en az bu kadar dolu, hepsinin birbirinden daha iyi, hayatımıza daha güzel insanlar çıkaracağı, yeni fırsatlarla anlamlanacağı, sevdiklerimizle geçireceğimiz güzel bir yıl olması dileğiyle. Mutlu yıllar!